Mahkeme Başkanı : “Biz FENERBAHÇE ŞİKE YAPTI diye CEZA VERMEDİK”

 

3 Temmuz 2011’den beri Türkiye FENERBAHÇE’nin şike davasıyla yatıyor, şikeyi konuşuyor, şikeyi tartışıyor.

 

Spor kamuoyunun FENERBAHÇE li olanlar dışındaki kesimi,  hatta bir grup FENERBAHÇEli,  2 yıldır yazılı ve görsel medyanın ağır propogandası neticesinde Şike yapıldığıa inanıyor, kendi taraftar oldukları takımların da şike – teşvik olaylarına karıştığını bilseler de, FENERBAHÇE nin cezalandırılarak Türkiye’ye TEMİZ FUTBOL geleceğini düşünüyor,

 

 FENERBAHÇE li taraftarların savunması ise bir kaç şekilde:

 

1-   Birinci Grup FENERBAHÇEli, “Sadece FENERBAHÇE mi yaptı Şikeyi – teşviği ? GS nin 8-0 lık Zalad olayı neydi? Denizli’ye giden 1 Milyon USD nasıl Song’a gitti ? Song’un menejeri niye dava açtı daha bu sene alacağını tahsil etmediği için?  Malatyaspor’a giden Şahinleri kim neden gönderdi?” diyenler.  Bu Grup Şikeyi zımnen de olsa kabul eden ama herkes yaparken, FENERBAHÇE’nin günah keçisi olarak seçildiğini düşünenler;

 

2-   İkinci Grup FENERBAHÇE li, şike ve teşvik suçunun tek taraflı olamayacağını bilen, olayları ve kararları mantık süzgecinden geçirerek, “madem şike yaptı FENERBAHÇE, karşıdaki takım – yönetici – futbolcu neden cezalandırılmıyor?”  diyerek isyan edenler;

 

3-   Üçüncü grup FENERBAHÇEli, 2010 – 2011 senesinde neredeyse her maçı seyreden, nasıl kazanıldığını bilen, şike yapıldığı iddia edilen maçlarda bile son dakikaya kadar fıtık olan, “Şike yaptıysak Niye böyle zorlandık, anamız ağladı her maçta, hangi maçı rahat kazandık, insaf..!” diyen Grup… bu grup şikeye inanmıyor ama ne olursa olsun HUKUK un bu kadar körlemesine karar veremeyeceğini bilen, bunun için de şaşkınlık içinde olanları izleyen Grup

 

4-    Dördüncü Grup FENERBAHÇE li, bu olayların tamamının uydurma olduğunu, siyasi ve rant amaçlı olduğunu, Hükümetin – Cemaatin diş geçiremediği FENERBAHÇE yi bu şekilde cezalandırarak yola getirmek istediğini düşünen, rakip takımın usulsüzlük ve yolsuzluklarını kapatmak amaçlı bir operasyon yapıldığını söyleyen; hatta büyük resme bakarak “bu sadece bir komplo, iktidar ve üstün güçler FENERBAHÇE ‘yi cezalandırıyor” diyen, bunu ATATÜRK/LAIKLIK /CUMHURİYET ekseninde bir siyasi cephe söylemiyle ortaya koyan Grup

 

5-   Son Grup da, Şike – Teşvik yapıldığına inansa da inanmasa da, 15 yıldır iktidardaki Aziz Yıldırım yönetiminin, FENERBAHÇE için bu süreçte yaptıklarını ve yapacaklarını gören Kongre üyeleri tarafından seçim yoluyla gönderileceğini düşünmediğinden,  gitmesi için bu olayları kullanan MUHALEFET kanadı.    

 

Aslında Aziz Yıldırım yönertimi ağzıyla kuş tutsa gönderilmesi gerektiğini düşünen muhalefeti saymazsak, ilk dört Grubun söylediklerinin herbirinde biraz gerçeklik payı var. Öyle ya Şike deninca akla ilk gelen başka takımlar var, şike tek taraflı olmaz, 2010-2011 de maçların en son saniyelerde kazanıldığı ortada, Siyasetin FENERBAHÇE’ye karşı tavrı ortada, rakip takımın usulsüz işlemleri ve Devlet tarafından kayırılan operasyonları belli…

 

Peki Sporda Ülkenin en üst derece karar mercii olan ve Tahkim kararları üzerine başka mahkeme kararı dahi alınamayan Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Şikenin sahaya yansımadığı, sahadaki sonuçları etkilemediği kararları olmasına rağmen Özel Yetkili Mahkeme nasıl hüküm verebilir ve nasıl cezalandırablirdi FENERBAHÇE’yi? Burada takılıyordum hep…

 

Çünkü, ne kadar taraflı olursa olsun, biraz hukuk mürekkebi yalamış ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ne inanan, MAHKEME KARARLARI nın mutlaka gerçek delillere ve hukuken tespit edilen olaylara dayanacağını bilen, komplo bile olsa uyduruk da olsa KANIT yoksa hüküm ihdas edilemeyeceğine inanan biri oldum hep.

 

Ve ilk günden beri şaşkınlık içindeydim. Mahkeme kararının Yargıtay’dan döneceğine de inanıyordum. Şaşkınlığım ve 2 yıldır süren bu ŞOK, UEFA’nın, yukarıda belirttiğim TFF kararlarını hiçe sayıp, ÖYM kararlarını esas alarak FENERBAHÇE’ye ceza verdiği gün kat be kat arttı.

 

NEDEN diyordum, TFF, shada sonuçları ve şampiyonluğu etkileyen bir eylem gerçekleşmemiştir derken, onun bağlı olduğu Uluslararası kurum bu karara inanmayıp NEDEN Mahkeme kararını esas alır? Çünkü şike yapılmadığına göre er ya da geç, o mahkeme kararı Yargıtay’dan dönecek. NEDEN ..?

 

İşte bu kararın ardından.. AV ZAMANI filmindeki gibi, başka bir açıdan bakayım – sıfırdan okuyayım - hukuksal metinleri, bilmediğimiz ne var, NEYİ KAÇIRIYORUZ diyerek MAHKEME KARARI nı gerekçeleri, mütalaaları tek tek okumaya başladım. Neydi gözümüzden kaçan? Çünkü UEFA sürekli olarak ÖYM kararını esas alıyordu…

 

İşte bu araştırma sırasında, Hepimizin, tüm FENERBAHÇELİLERİN, taraflı – tarafsız tüm Spor Kamuoyunun,  hatta belki de YÖNETİM in bir yıldır görmediği, anlamadığı, okumadığı ACI GERÇEK, bir arkadaşım, bir büyüğüm tarafından GÖZÜME SOKULDU.. Mahkeme tutanaklarında açık açık yazıyordu GERÇEK.. Yargıç, GEREKÇELİ KARARDA NET olarak belirtiyordu bunu:

 

Mahkeme FENERBAHÇE’ye ŞİKE YAPTIĞI İÇİN CEZA VERMEMİŞTİ..

 

Çünkü …

 

FENERBAHÇE Şike yapmamıştı… Sadece Şike Yapmayı düşündüğü ya da yapmak istediğini düşündürecek bazı yoruma açık eylemleri bu anlamda yorumlanmıştı.

 

Çünkü ŞİKE, karşı tarafla ya da üçüncü taraflarla, maçın sonucunu FIX lemek (Avrupada kelime karşılığı budur) için ANLAŞMAK demektir. Oysa karşı taraf yoktu, anlaşma yoktu, para-menfaat alışverişi yoktu, maç sonucu da buna bağlı gerçekleşmemişti..

 

Peki ne yapmıştı Neden böyle bir karar vermişti Mahkeme? Cevap Yasada yatıyor, Güya bizi küme düşürmemek için kabul edildiği iddia edilen 6222 No.lu yasa metni, aslında bizim için FELAKET olabilecek hükümler içeriyor.

 

Biliyorsunuz bir ceza verilmesi için SUÇ oluşması gerek, Bu suç gerçekleşmezse, TEŞEBBÜS sayılıyor ona göre ceza veriliyor, tabii teşebbüs olması için de bir TEKLİF gerek.

 

İşte Yasa Koyucu (TBMM – Hükümet) bu maddeyi aynen şöyle düzenlemiş:

 

SUÇ gerçekleşmezse dahi, TEŞEBBÜS aşamasında kalsa dahi, SUÇ oluşmuş sayılır. TEŞEBBÜS olmasa dahi, bu amaçla yapılmış olan TEKLİF de TEŞEBBÜS sayılacak ve SUÇ hükmünde değerlendirilecektir.

 

_______________________________________________________

 

Çok basit bir ÖRNEK :

 

SUÇ: Mesela birlikte bir Mağazanın camını kırmak

 

TEŞEBBÜS : Mağazanın camını kırmak üzere anlaşmak ama camı kırmadan önce vazgeçmek – başaramamak – SUÇ işlenmeden yarım kalması hatta hiç başlamaması

 

TEKLİF : Benim gelip size Mağazanın camını kıralım mı birlikte demem.

 

 

YASA Ne yapmış biliyor musunuz ?

 

1 -  Önce bu konuda yapılacak TEKLİF i direkt olarak TEŞEBBÜS saymış

 

2 – Bu amaçla, ne şekilde olursa olsun taraflar arasında bir anlaşmaya varılmasını TEŞEBBÜS kabul etmiş

 

3 – Her ne şekilde olursa olsun TEŞEBBÜS ü de, sonuca ulaşamasa da SUÇ ile aynı kabul etmiş ve cezalandırmış.

 

İŞTE OZEL YETKİLİ MAHKEMENİN Yasa hükümlerine dayanarak verdiği kararın ÖZÜ BU…

 

__________________________________________________________

 

İşte o an aklıma DELİ SORULAR geldi.. Cevabını hepimizin bildiği :

 

 

·        NEDEN BİR TEK YAZAR VEYA YORUMCU DA ŞUNU SORMADI?  ACABA FENERBAHÇEYE CEZA VERECEK KANIT BULUNAMADIĞI İÇİN Mİ KARAR UZADI?

 

·        FEDERASYON KURULLARI SÜREKLİ “CEZAYI ZAMANINDA KESMEMEKLE” SUÇLANIYOR. ACABA ONLAR CEZA VERECEK KANIT BULAMAMIŞ OLAMAZ MI?

 

·        FEDERASYON KURULLARI İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ FENERBAHÇE YÖNETİMİNDEN DEĞİL DE,  ALTINA İMZA ATACAKLARI KARARLARDAN TARİH ÖNÜNDE SORUMLU OLACAKLARI İÇİN Mİ ÇEKİNDİ?

 

·        ACABA “BU DELİLLERLE FENERBAHÇE HAKKINDA ŞİKE YAPTI DENEMEZ” DİYE Mİ DÜŞÜNDÜLER? VE O ZAMAN KARŞILARINA ŞU SORUN MU ÇIKTI?

 

·        “DEVLETİN POLİSİ OPERASYON YAPTI. FENERBAHÇE MADDİ MANEVİ BÜYÜK YIKIMA UĞRADI. ŞİMDİ ÇIKIP BİRŞEY YOKMUŞ,  PARDON DENEMEZ” DENDİĞİ İÇİN Mİ HİÇBİR MANTIĞA SIĞMAYAN KARARLAR ALINIYOR?

 

·        FENERBAHÇE TAHKİM TARAFINDA ALINAN TÜRDEN KARARLARLA HEM AKLANMIYOR HEM DE ALEYHTEKİ HER KARAR İNANMAYA HAZIR %60’LIK KESİMİN GÖZÜNDE KAYIRILDIĞI İZLENİMİ YARATILIYOR… 

 

·        FEDERASYON VE KURULLARI FENERBAHÇEYİ KAYIRIYORMUŞ, CEZALANDIRMIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNÜRKEN ASLINDA OPERASYONDAKİ HATALARI MI GİZLEMİŞ OLUYOR?

 

·        FENERBAHÇE ODAKLI İDDİALAR O KADAR SANSANYONEL ŞEKİLDE SUNULUYOR Kİ KAMUOYU BAZI SORULARIN YANITINI ASLA BULAMIYOR. HATTA TARTIŞAMIYOR.

 

·        KAMUOYU ŞİKE DENİNCE NE ANLIYOR? FENERBAHÇE ŞİKE YAPTI MANŞETLERİ ATILDIĞINDA NASIL BİR YARGIYA VARIYOR? GÖZÜNDE NASIL BİR SAHNE CANLANIYOR?

 

·        FENERBAHÇE’YE ŞİKE YAPTIĞI İÇİN Mİ CEZA VERİLDİ? MAÇ SONUÇLARINI DOLAYLI VEYA DOĞRUDAN ETKİLEMEK NE DEMEK?

 

·        “ŞİKE YAPILDI” HÜKMÜNÜ TESİS EDEN HAKİM,  TAM DA KAMUOYUNUN ZİHNİNDE CANLANAN ŞEKLİYLE ŞİKE EYLEMİNİN GERÇEKLEŞTİĞİNİ Mİ SÖYLÜYOR?

 

·        YOKSA HAKİM KANUNDA “ŞİKE YAPMAK İSTEMİŞ GİBİ KABUL EDİLECEĞİ VURGULANAN” EYLEMLERİN CEREYAN ETMESİNİ YETERLİ GÖRDÜĞÜ  İÇİN Mİ BU KARARA İMZA ATTI?

 

·        5 YILIN SONUNDA BİZE ŞU AÇIKLAMA MI YAPILACAK? “FENERBAHÇE ASLINDA HERKESİN ANLADIĞI BİLDİĞİ MANADA ŞİKE YAPMAMIŞTIR FENERBAHÇE’NİN CEZA ALMASININ NEDENİ “BAZI EYLEMLERİN MAÇLARDAN ÖNCE YAPILMASI ŞİKE ŞÜPHESİ YARATIR VE ŞİKE EYLEMİ TAMAMLANMIŞ GİBİ CEZALANDIRILIR” HÜKMÜDÜR

 

·        BU NEDENLE FENERBAHÇELİLERİN  “NEDEN SUÇ ÜSTÜ YAPMADINIZ..?”  “BİZ ŞİKEYİ TEK BAŞIMIZA MI YAPTIK?”  “PARA ALIŞVERŞİNE DAİR KANIT YOK” ŞEKLİNDEKİ İSYANI ANLAMSIZDIR

 

·        YANİ KLASİK ANLAMDA ŞİKE YAPILMAMIŞ, YÖNETİCİLERİN BAZI EYLEMLERİ “BİZ SİZİN ŞİKE YAPMADIĞINIZI NEREDEN BİLELİM” MANTIĞIYLA CEZALANDIRILMIŞTIR

 

·        BU NEDENLE MAÇ SONUÇLARINI ETKİLEME VS GİBİ BİR TANIM GETİRİYORLAR. ANLAŞILMASI GÜÇ VE UCU AÇIK TANIMLAMALAR VE YETKİ ALANLARI YARATIYORLAR.

 

·        3 TEMMUZ OPERASYONU BAŞLADIĞINDA HERKES FENERBAHÇE BAŞKAN VE YÖNETİCİLERİNİN RAKİP TAKIM FUTBOLCULARINI PARA VEYA SAİR MENFAATLERLE İKNA EDİP KÖTÜ PERFORMANS GÖSTERMELERİNE YOL AÇTIĞINA İLİŞKİN KANITLAR OLDUĞUNU   DÜŞÜNDÜ.

 

·        100 YILI AŞKIN TARİHİ OLAN BİR KULÜBÜ SUÇLARKEN PARA TRAFİĞİNİ KANITLAYAN DEKONTLAR, GÖRÜNTÜLER, PARAYI ALANLARIN ŞÜPHELİ PERFORMANSI OLMASI GEREKİRDİ

 

·        3 TEMMUZ HAFTASINDA SAĞANAK ŞEKLİNDE OPERASYONU YAPANLARIN ELİNDE HİÇBİR ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYACAK KANITLARIN OLDUĞU SÖYLENDİ SIZDIRILDI.

 

·        ZAMANLA  ANLAŞILDI Kİ O İLK HAFTADAKİ DEZENFORMASYONUN İKİ NEDENİ VARMIŞ. KAMUOYUNDA KLASİK ANLAMDA ŞİKE YAPILDIĞI YARGISINI YARATMAK

 

·        İKİNCİ NEDEN İSE OPERASYONU YAPANLARIN ELİNDE ÇOK GÜÇLÜ DELİLLER VARMIŞ GİBİ DAVRANIP, BUNU BASKI ARACI OLARAK KULLANARAK İTİRAF ALMAK

 

·        HATTA DOSYANIN EKSİK OLDUĞU, TEK ÇARENİN İTİRAF ALMAK OLDUĞU, BÜTÜN ÜMİTLERİN İTİRAFA VE OPERASYON ANINDA YAPILACAK TELEFON GÖRÜŞMELERİNE BAĞLANDIĞI SÖYLENEBİLİR Mİ?

 

Bu soruların cevapları o kadar NETLEŞTİ  ki kafamda özellikle HAKİM BEY in GEREKÇELİ KARARINI okuyunca.

 
GEREKÇELİ KARAR ın ilgili bölümünü  aşağıya ekliyorum. Zamanı kısıtlı olan ve Hukuk terminolojisini fazla bilmediğinden yorumlayamayacaklar için bazı cümleleri seçip aşağıya alıyorum. Vakti olanlar tamamını okudukça, bugüne kadar NEYE İNANDIKLARINI ya da İNANDIRILDIKLARINI görecek ve boğazları düğüm düğüm olacaktır.

 

 

Ne demiş Hakim Bey

Sahanın içinde şike yoksa dışında da yoktur”, “şikenin sahaya yansımamış olması”, ceza yargılaması yönüyle bir anlam ifade etmez.

Ne demiş Hakim Bey

Suç, kazanç veya menfaatin temin edildiği anda oluşur ancak; Müsabakanın  sonucunun  anlaşma  doğrultusunda  gerçekleşmesi  şart  değildir. 

Ne demiş Hakim Bey

 Suç, kazanç veya sair menfaatin temin edildiği anda tamamlanmaktadır. Suçun tamamlanmamış olması yani kazanç veya sair menfaatin temin edilmemiş olması durumunda, bu aşamaya kadar gerçekleşen eylemlerin, teşebbüs hükümlerine göre değerlendirilip cezalandırılması gerekmektedir.

 

Ne demiş Hakim Bey

Ancak yasa koyucu  suç  siyaseti  gereği  bu  halde  de  failin, suçun  tamamlanmış şekliyle cezalandırılması esasını kabul etmiştir.

Tarafların fikir birliği içinde olmaları anlaşmanın yapılmış sayılması için yeterlidir

Ne demiş Hakim Bey

Telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir. Yani Telefon görüşmelerinin yanında, suç unsurunun ele geçmesi gerekir.

Olayımızda, bu amaca yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu tespit edilmiş, örgüt üyeliği suçu bakımından da yalnızca telefon görüşmeleri baz alınmamış, örgütsel faaliyetin varlığına işaret eden eylemler göz önüne alınmıştır.

Ne demiş Hakim Bey

 Yasa Koyucu (TBMM) Teşebbüs hükümleri içerisinde değerlendirilmesi gereken fiili, suç siyaseti gereği tamamlanmış gibi kabul etmiş;

 Daha sonra Teşebbüsü düzenlemiş ve anlaşmanın varlığını da aramayarak, “kazanç veya sair menfaat vaat veya teklifinde bulunulması halinde, anlaşmaya varılamadığı takdirde, suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması dolayısıyla cezaya hükmolunur” demek suretiyle şike veya teşvik teklifini dahi suç kabul etmiş ve teşebbüs hükümlerine göre cezalandırılmasına hükmetmiştir. Yani yasa, Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur demektedir

Ne demiş Hakim Bey

Bu suçun oluşması için iki tarafın birbirine para vermesi şart değil, müsabakanın bu şekilde oynanması da şart değil. Eğer taraflar şike konusunda anlaşmışlarsa, belirtilen menfaat, kazanç yerine getirilmiş olsun olmasın, müsabaka yapılmış olsun olmasın ve müsabaka istenilen anlaşmaya uygun olarak isterse yapılmasın, sadece şike anlaşmasının yapılması hâlinde dahi suç teşekkül ediyor ve tamamlanmış sayılıyor. Dolayısıyla tamamlanmış olarak cezaya hükmediliyor.

VE Hakim Bey Noktayı Koymuş :

Ceza yargılamasının konusu, şike veya teşvik suçunun sahaya yansıyıp yansımaması değil, şike ve teşvik “anlaşmasının” vaki olup olmadığıdır. Sanıkların, sübutu kabul edilen şike ve teşvik eylemleri, bu çerçevede değerlendirilmiştir.

______________________________________________________

MAHKEME YARGICININ BİZZAT KALEME ALDIĞI GEREKÇELİ KARAR
                                                              
             ( 100 SAYFALIK METNİN İLGİLİ BÖLÜMÜ )
 _________________________________________________________________

 

ŞİKE ve TEŞVİK SUÇUNDA  ANLAŞMA

Savunmalarda çokça dile getirilen, “sahanın içinde şike yoksa dışında da yoktur”, “şikenin sahaya yansımamış olması”, gibi sübjektif/göreceli tespitlerin, ceza yargılaması yönüyle bir anlam ifade etmediğinin öncelikle bilinmesi gerekmektedir.

Şöyleki:

Yasa koyucu; 6222 SY’nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden ya da kendisine menfaat temin edilen kişi için suçun, kazanç veya menfaatin temin edildiği anda oluşacağını kabul etmiştir.

Suçun oluşması için faillerin bu amaçla hareket  etmeleri  yeterli  olup,  müsabakanın  sonucunun  anlaşma  doğrultusunda  gerçekleşmesi  şart  değildir.  Bir başka  ifadeyle,  şike  suçunun  oluşması için,  faillerin amacına  ulaşmaları  gerekmez.  Önemli olan  müsabakanın sonucunu  etkilemek  amacıyla  menfaatin  sağlanması  veya  bu  hususta  anlaşmaya  varılmış  olmasıdır.(Prof. Dr Mahmut Koca; 6222  Sayılı  Sporda  Şiddet  Ve  Düzensizliğin Önlenmesine  Dair  Kanunda  Düzenlenen Suçlar  Ve  Kabahatler)

 Bu bağlamda anılan suç, kazanç veya sair menfaatin temin edildiği anda tamamlanmaktadır. Suçun tamamlanmamış olması yani kazanç veya sair menfaatin temin edilmemiş olması durumunda, bu aşamaya kadar gerçekleşen eylemlerin, teşebbüs hükümlerine göre değerlendirilip cezalandırılması gerekmektedir.

Ancak; 6222 SY’nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde “kazanç veya sair menfaatin temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezalandırılır” diyerek, esasen şike ve teşvik suçu bir nevi teşebbüs suçu olarak düzenlenmiştir. Ancak yasa koyucu  suç  siyaseti  gereği  bu  halde  de  failin, suçun  tamamlanmış şekliyle cezalandırılması esasını kabul etmiştir.

Şike ya da teşvik suçunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için tarafların mutlaka bir araya gelmeleri gerekmediği gibi bu anlaşmanın bir şekil şartına bağlı olduğu da düşünülemez. Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkileme noktasında etkin olabilecek aktörlerden birisi ile bu amaca yönelik kazanç veya sair menfaat temin/vaat eden kişi/kişilerin şike ya da teşvik konusunda fikir birliği içinde olmaları anlaşmanın yapılmış sayılması için yeterlidir. Zira hukuka aykırı ve kanunun suç olarak tanımlayıp ağır yaptırıma bağladığı bir fiilin (şike/teşvik anlaşmasının), hukuken korunan bir şekil şartına bağlanması, izahı kabil bir düşünce değildir.

Bu bağlamda; içerikleri noktasında bir itiraza konu olmayan (nitekim birkaç itiraza konu tape kayıtlarının bulunması sebebiyle tapelerin bir çoğunluğu canlı kayıtlarla karşılaştırılmış, duruşmada sanıklara dinlettirilmiş ve tape edilen telefon görüşmelerinin kayıtlarla birebir uyumlu olduğu anlaşılmıştır) ve sıhhati hususunda Mahkememizde tam bir vicdani kanaat hâsıl olan iletişim tespiti tutanaklarının, fiziki takipler, birkısım sanıkların farklı sebepler ileri sürerek kabul ettikleri para alışverişleri, araba alışverişi, yine farklı sebeplerle dile getirdikleri buluşmalar ve özellikle dosyada belirtilen maçlara yönelik telefon görüşmelerinin ve buluşmaların tam da şike ve teşvik anlaşmalarının maç öncesinde yapılması dikkate alındığında,  mahkememizce subutu kabul edilen eylemlerin  maddi kanıtlarla desteklendiği, farklı sanıkların kronolojik süreç içerisinde birbirlerini doğrulamaları karşısında suçun nitelendirilmesine ilişkin yeterli bilgileri içerdiği ve bu nedenle hüküm vermeye elverişli olduğu anlaşıldığından, iletişim tespitine ilişkin tutanaklara itibar edilmiş ve hükme esas alınmıştır.

Bu arada hukuka uygun olarak alınan mahkeme kararı doğrultusunda dinlenen telefon görüşmelerinin tek başına delil olamayacağı hususundaki savunmalar dikkate alındığında kısaca şu hususu belirtmekte yarar vardır.

Yüksek Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarından da anlaşılacağı üzere, telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir. Örneğin iki şahıs arasında silah ya da uyuşturucu ticaretine yönelik bir telefon görüşmesi yapılmasına rağmen suç unsurları ele geçmediğinde veya kriminal raporlarda  uyuşturucu ya da silah niteliği taşıyan bir tespit yapılmadığında doğaldır ki sadece telefon görüşmelerine dayanılarak bir mahkumiyet kararı tesis edilemez. Telefon görüşmelerinin yanında, suç unsurunun ele geçmesi gerekir.

Bu bağlamda davaya konu olay değerlendirildiğinde münhasıran telefon görüşmelerinin bulunduğunu, başkaca  delil bulunmadığını söylemek gerçekçi olmadığı gibi dosya kapsamı ile de uyumlu bir savunma değildir. Zira şike ve teşvik girişimlerine ilişkin telefon görüşmeleri yanında bu amaca yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu, suç konusu görüşmelerin (şike ve teşvik anlaşmalarının ya da teşebbüslerinin) müsabaka öncesinde vuku bulduğu, bu görüşmelere müsabakalarının yapıldığı, dolayısıyla telefon görüşmelerine konu olguların dosyada mevcut olduğu açık ve nettir. Örneğin 2 şahıs arasında şike ve teşvik konusunda görüşmele yapılmasına rağmen bu telefon görüşmlerine konu herhangi bir spor müsabakasının yapılmaması durumunda doğal olarak tek başına bu telefon görüşmelerini, şike ve teşvik eylemlerinin sübutunda yeterli kabul edilmeyecek ve suç olarak vasıflandırılıp mahkumiyetle neticelendirilmesi mümkün olmayacaktır. Burada mahkememizce cezalandırılma yoluna gidilirken telefon görüşmelerine konu şike veya teşvik anlaşması yada teşebbüsü bağlamında bir spor karşılaştırılmasının varlığı mahkememizce zorunlu kabul edilmiştir. Yine örgüt üyeliği suçu bakımından da yalnızca telefon görüşmeleri baz alınmamış, örgütsel faaliyetin varlığına işaret eden eylemler göz önüne alınmıştır.

Yasa koyucu yukarıda değinildiği üzere teşebbüs hükümleri içerisinde değerlendirilmesi gereken fiili, suç siyaseti gereği tamamlanmış gibi kabul ettikten sonra,  maddenin üçüncü fıkrası ile teşebbüsü düzenlemiş ve anlaşmanın varlığını da aramayarak, “kazanç veya sair menfaat vaat veya teklifinde bulunulması halinde, anlaşmaya varılamadığı takdirde, suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması dolayısıyla cezaya hükmolunur” demek suretiyle şike veya teşvik teklifini dahi suç kabul etmiş ve teşebbüs hükümlerine göre cezalandırılmasına hükmetmiştir.

5237 sayılı TCK'nın; 192. maddesinde, uyuşturucu suçunda suçun haber alınmasından sonra diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet eden fail için; 168. maddesinde, yağma suçunda, kovuşturma başladıktan sonra pişmanlık gösteren fail için; 221. maddesinde hüküm verilinceye kadar terör örgütü üyeleri için etkin pişmanlık düzenlemesine yer vermesine karşın, yasa koyucu ne kadar sert ve kararlı olduğunu ortaya koymak adına, 6222 sayılı Yasa’nın 11. maddesinin 8. bendindeki etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemesinde; “müsabaka yapılmadan önce suçun ortaya çıkmasını sağlayan kişiye ceza verilmez” diyerek, dosyamız özelinde yargılama konusunun futbol müsabakası olduğu da gözetildiğinde, müsabakanın hakem tarafından sona erdiğini ilan eden son düdükten önce pişmanlığını izhar etmeyen kişinin dahi bu suçtan cezalandırılmasına hükmetmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, örneğin yapılan şike/teşvik anlaşması neticesinde menfaat temin eden/edecek olan futbolcu, müsabaka sona ermeden devre arasında şike/teşvik fiilinin ortaya çıkmasını sağladığı takdirde suç oluşmasına rağmen, kendisine ceza verilmeyecek ve fakat anlaşmanın diğer tarafı ceza almaktan kurtulamayacaktır. Müsabakanın sona ermesinden sonra ise hiçbir şekilde etkin pişmanlık kabul edilmemiştir.

Şike ve teşvik suçu, rüşvet suçuna benzer bir düzenleme ile 6222 sayılı Kanun’da yerini almıştır.

5237 sayılı TCK'nın 252. maddesinde; “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur” denilmektedir.  6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde de, “kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur” ifadesine yer verilmiştir .

765 sayılı mülga TCK döneminde ise bu şekilde açıkça bir düzenleme olmamasına karşın, gerek doktrin (Bkz. Önder, a. g. e., s. 153vd.; Erem, a. g. e., s. 1335;Dönmezer, a. g. e., s. 99;Erman-Ozek, a. g. e., s. 88;Gözübüyük, a. g. e., , s. 741.ve uygulama) ve gerekse Yargıtay uygulamalarında, rüşvet suçunun anlaşma ile tamamlandığı kabul edilmiştir.

Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu  18. 5. 1999 tarih ve  5–119/121 sayılı içtihadında da; “Rüşvet  suçu  bir  anlaşmayla  oluştuğundan  tarafların  rızalarının  gerçekte uyum halinde olmasının koşul bulunduğu...” ifadeleri ile anlaşmaya vurgu yapılmıştır.

Yargıtay 5. CD, 07.12.2000 tarih ve  2000/3140–6923 sayılı; “Kadastro teknisyeni olan sanık K. B’ın müştekinin arazilerinin tapulama tespiti sırasında “bir kuzu ve 10. 000. 000 lira verirsen işlerin kolay olur” demek suretiyle rüşvet istediği, müştekinin de kabul ettiği, bilahare müştekinin vaadini yerine getirmemesi nedeniyle sanığın haber gönderip sıkıştırması üzerine şikâyette bulunduğu, bu durumda rüşvet anlaşması meydana geldikten sonra vaki vazgeçmenin  suçun  oluşumuna  engel  olmayacağı  gözetilerek,  sanığın  eyleminin TCK’nın 212/1. maddesine uyan rüşvet alma suçunu oluşturduğu halde, yazılı şekilde görevi kötüye kullanma suçunda hüküm kurulması” şeklindeki kararı ile “rüşvet anlaşması meydana geldikten sonra vazgeçmenin suçun oluşumuna engel olmayacağı” belirtilmiştir.

Yargıtay 5. CD, 21.01.2002 tarih ve 2602/87 sayılı kararında “sanığın yapması gereken ve görevli olduğu kapatma işlemini yapmamak için yaptığı teklifin müşteki tarafından kabul edilmesi nedeniyle rüşvet anlaşmasının gerçekleştiği gözetilerek sanığın nitelikli rüşvet alma suçundan cezalandırılması yerine, yazılı şekilde görevi kötüye kullanma suçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır” diyerek yapılan teklifin kabulü ile rüşvet anlaşmasının gerçekleştiği ve bu suçtan mahkumiyet hükmü kurulması gerektiği belirtilmiştir.

Yukarıda değinildiği üzere, 765 sayılı mülga TCK döneminde,  5237 sayılı TCK’nın 252. maddesindeki gibi kesin ve net bir düzenleme olmamasına karşın, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve bu suçlara bakmakla görevli 5. CD’nin özetlenen içtihatları anlaşma ile suçun oluştuğunu kabul ettiğine göre, söz konusu içtihatların, ilk kez bir ceza yargılamasına konu olan 6222 Yasa’nın 11. maddesindeki “kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur” düzenlemesi bağlamında yol gösterici olduğunu ve suçun sübutuna dair hukukçu olmayanların dahi kolayca anlayabileceklerini, izaha gerek dahi bulunmamaktadır.

6222 sayılı Yasada değişiklik öngören ve Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere iade edilen 6250 sayılı Yasanın kabulüne ilişkin, TBMM'de 23.Kasım 2011 tarihinde yapılan 24. Dönem 2. Yasama Yılı 22. Birleşim'inde konuşan Adalet komisyonu Başkan Vekili Hakkı Köylü konuşmasında; "... Bunun dışında, işte bugün görüşmekte olduğumuz şike ve teşvik primine ilişkin bir düzenleme de yapıldı. Hepinizin bildiği gibi, bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden bir kişi şike suçundan dolayı cezalandırılıyor. Bundan dolayı bir menfaat alan kişi de aynı şekilde bu suçun ortağı olarak cezalandırılıyor.

Bu suçun oluşması için iki tarafın birbirine para vermesi şart değil, müsabakanın bu şekilde oynanması da şart değil. Eğer taraflar şike konusunda anlaşmışlarsa, belirtilen menfaat, kazanç yerine getirilmiş olsun olmasın, müsabaka yapılmış olsun olmasın ve müsabaka istenilen anlaşmaya uygun olarak isterse yapılmasın, sadece şike anlaşmasının yapılması hâlinde dahi suç teşekkül ediyor ve tamamlanmış sayılıyor. Dolayısıyla tamamlanmış olarak cezaya hükmediliyor.

Ancak bir taraf şike teklifinde bulunur, karşı taraf kabul etmezse; bu takdirde suç teşebbüs derecesinde kalmış sayılıyor ve teşebbüsten ceza kuruluyor.

Bu kanun düzenlenirken rüşvet suçuyla mukayese edildi. Esasında Futbol Federasyonu ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yetkililerinin birlikte hazırlamış olduğu, özellikle Federasyonun ağırlıklı olarak içinde olduğu kanun taslağında bu cezalar çok daha yüksekti. Yani o günlerde belki bazı maçlarda meydana gelen olayların, yani kamuoyunu bayağı rencide edecek tarzda, rahatsız edecek tarzda meydana gelen olayların da belki etkisiyle çok daha yüksek hazırlanmıştı. Ama biz, sonradan bu kanun görüşmeleri sırasında hatta tasarının son şekli verilirken buna müdahil olduk ve cezayı buraya kadar getirdik ama buna rağmen, bu ceza yüksek görüldü.

Cezanın bu şekilde olmasının asıl sebebi, bu suçun rüşvet suçuna benzer bir suç olmasıydı. Rüşvetin Ceza Kanunu'muzdaki karşılığının alt sınırı dört yıldan başlamaktadır. Rüşvet suçunda 2 kişi vardır, bazen 3 kişi olur, bazen bundan mağdur olan birisi de olmayabilir ama 2 kişi arasında kanunsuz bir iş yapılmıştır. Burada ne vardır? Buradaki taraflar, bu şike anlaşmasından zarar gören taraflar kimlerdir? Şike anlaşmasından, bu şike ile maçın şikeye uygun olarak sonuçlanmasından dolayı zarar gören karşıda başka bir futbol kulübü vardır, bu kulübün yöneticileri, futbolcuları vardır, bu kulübün binlerce, on binlerce taraftarı vardır, Toto oynayanlar vardır, İddaa, bahis oynayanlar vardır. Bunların hepsi bundan mağdur olmuştur, zarar görmüştür. İşte bundan dolayıdır ki, bu suçun mağdurlarının, zarar görenlerinin çok daha fazla olmasından dolayı şike suçunun cezası daha yüksek tutulmuştur.

Ama görünen o ki kamuoyunda veya siyasi parti gruplarının nezdinde ve futbol camiasında, bunun cezasının bu kadar da çok olması anormal olarak kabul edilmiştir; olabilir, ona bir şey demiyorum. Bu ceza düzenlemesi belki bizim tarafımızdan yapıldığı sırada fazla olmuş olabilir, bunu tabii ki takdirle karşılıyorum. Dolayısıyla, ceza "beş yıldan on iki yıla kadar" olan ceza, "bir yıldan üç yıla kadar" olarak değiştirilmiştir. Başka ne yapılmıştır?

Tabii ki kamuoyunda şöyle bir algı var şu anda, onun da olmamasını istiyoruz: Beş yıllık ceza bir yıla inince, bu sanki bir afmış gibi değerlendirmeler olabilir. "Hemen hapisten çıkar, ceza da paraya çevrilir, tecil eder." diye düşünenler olabilir ama şunu da gözden uzak tutmamak lazım: Ceza miktarı aşağıya inmiştir, bir yıllık ceza paraya da çevrilebilir, seçenek yaptırımlara da çevrilebilir, hükmün açıklanması da geri bırakılabilir ama işte bu algıyı ortadan kaldırmak için de burada bir denge kurulmaya çalışılmış. Dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve paraya çevrilmesine, ertelenmesine imkân tanınmamıştır. Dolayısıyla bu suçtan ceza alan kişiler hapis cezasını fiilen cezaevinde üçte 2'sini yatmak suretiyle çekecekler, ondan sonra tahliye olacaklardır yani mahkûm olanlar"  (http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_g_sd.birlesim_baslangic?PAGE1=1&PAGE2=1&p4=21043&p5=B) ifadeleri ile yukarıda açıklanan hususların yasanın yapılış aşamasında gözetildiğini açıkça belirtmiştir.

Özetle; ceza yargılamasının konusu, şike veya teşvik suçunun sahaya yansıyıp yansımaması değil, şike ve teşvik “anlaşmasının” vaki olup olmadığıdır. Sanıkların, sübutu kabul edilen şike ve teşvik eylemleri, bu çerçevede değerlendirilmiştir.